Editörden (Mart 2015)

Merhaba dostlar,   Yeni bir yılda üçüncü sayımıza ulaştık. Zaman çok çabuk geçiyor. Zamanın kıymetini bilmek gerek der büyüklerimiz. Birde bazı büyüklerimiz vardır ki, hem onlar zamanın değerini bilir, hem de zaman onların kıymetini bilir. Onlar zamanın ötesinde zamana hâkim, kâmil insanlardır. İşte Mart 2015 sayısında konumuz böyle bir sultan olan “Sâmiha Ayverdi”. Sâmiha Annemizi […]

Sohbetler (Mart 2015)

Sâmiha Hanım:   –   Bir şeyi, meselâ lâ fâile illallah düstûrunu yalnız bir misâle bağlı olarak öğrenmek kifâyet etmiyor. Bir şeyi öğrenmek için onu hâl etmek icap ediyor.   –  “Elbette bu tâlim ettiğim, bir misalden ibârettir. Şimdi sana bir riyâziye (matematik) meselesi versem,‘Dört okka kömür beş kuruştan ne eder?’ desem, hesap eder bulursun. Fakat […]

“Sâmiha Ayverdi, reaksiyon insanı değil, aksiyon insanıydı.”

Cemâlnur Sargut’la Söyleşi   Kendisini tanımlamak üzere “mutasavvıf”, “edebiyatçı” ve “mütefekkir” gibi sıfatları kullandığımız ve ardından kullandığımız her bir sıfatı, kuru ve yetersiz bulduğumuz Sâmiha Ayverdi, Mart ayı içerisinde vefâtının 22. yıldönümünü idrak edecek olmamız dolayısıyla çok şükür bir kere daha dergimizi şereflendiriyor. Kendisinin talebesi olarak hocasının ilmini bugüne aksettiren bir öğretmenle, CemâlnurSargut’la, bu sayımız […]

Kevser’in Annesi

Sâmiha Anne’yi hiç görmedim. Birkaç yıl önceye kadar O’na dâir hiçbir bilgim de yoktu. Hocam “Sâmiha Anne” dedikçe, ben de belki neden dediğimin bile farkında olmadığım bir yakınlıkla O’nu “Sâmiha Anne” diye andım hep. Bir sohbette kaydedilmiş sesini ilk kez dinlediğimde sanki o gün oradaymışım, oracıkta yerde oturmuş da O’nu dinlemişim gibi bir yakınlık ve […]

Sâmiha Ayverdi’den…

nişangâhım ben, nişangâh.. gelen vurur, geçen vurur, nâdân vurur, dânâ vurur, yâr vurur, ağyâr vurur.. neme lâzım, vuran vursun.. ah o okçu.. deler kanmaz, deşer kanmaz.. ah o okçu.. âh.. nişangâhım ben, nişangâh.. hancı vurur, yolcu vurur, yahşî vurur, yaman vurur, bahtlı vurur, bahtsız vurur.. kul cefâsıcefâ değil, çalab germiş kemânını.. çeker, vurur, vurur, kanmaz.. […]

John Wooden

John Wooden ismini ilk kez bugün duydum. Amerikan Kolej Basketbol Ligi’nin belki de gelmiş geçmiş en başarılı antrenörü olduğu düşünülüyor. Yedisi arka arkaya olmak üzere toplam onbir şampiyonluk kazanmış. Bıraktığı miras bugünkü basketbolü şekillendirmiş. Öğrencileri arasında herkesin tanıdığı Kerim Abdülcabbar başta olmak üzere sayısız efsane sporcu var. John Wooden’dan etkilenmemin sebebi ise yukarıda saydıklarımın hiçbirisi […]

Sanatkâr ve Eser

Sâmiha Ayverdi’yi gören ve tanıyan şansılardan değilim. Doğrusu kendisi hakkında ne bilirsin deseler birkaç cümleden ibâret olur cevabım. Ancak bir ustanın sanatındaki büyüklüğü eserlerinden belli değil midir? Mimar Sinan denince Süleymaniye’den anlamaz mıyız maharetini? Eserleri değil midir büyük ustaların ustalığının kanıtı? Ben Sâmiha Ayverdi’yi gören ve tanıyan şanslılardan değilim. Ama onun bir öğrencisini görme, dinleme […]

Batmayan Gün’den…

Etraf o kadar güzeldi ki bu taşkın ve ruha nüfuz edici güzellik, Aliye’ye ıztırap vermişti. O, şu yanında yürüyen büyük adamı dâima böyle mahrem bir dekor içinde görmek istiyordu. Esasen az evvelki daveti de bu yüzden kırmış, bir otel salonunun ihtişamlı kalabalığı­na, kendi çatısının mutlak âsûdeliğini tercih etmişti. Genç kız etrafına baktı. Bu müstesna günün […]

“O, bir hiçtir.”

         Günlerden bir gün, şu an, elinde kalem tutan kadına, ta uzaklardan bir mektup gelmişti. “Senin, bir Hak Dost’un varmış. Onu bana anlat!” diyordu… Zavallı, haddini bilmez kalem, bir şeyler yazdı da yazdı ve gene bir gün, Dost’un “O nedir, ver bakayım!” demesi üzerine kağıtları uzattı… Nihayet okuyup bitirdiği kağıtları… yırtıp sepete […]